Çağdaş sanat kandırmacası

Modernizm sonrası, her şeyin birbirine geçtiği, devasa anlatıların, büyük sistemlerin, tüm dünyayı etkileyen sorun ve çözümlerin gündemi kasıp kavurduğu zamanlarda, insanlığa ve onun geleceğine dair büyük hayal kırıklıkları yaratan kitlesel savaşların ardından tüm kültürel cephelerde bir kendini sorgulama hali başladı. Her alan kendi tanımını kendini kirleten diğer alanların parçalarından bağımsız olarak bulmayı denemiş, kendi yetenek ve yöntemlerini kendisini, üreticisini ve tüketicisini eleştirmek için kullanmaya başlamıştı. Özellikle sanatta, yüce sanat, epik sanat, dünyayı kurtaran sanat, aklın ışığı, hakikati arayan sanat yerini kendini, ne olduğunu, yerini sorgulayan bir sanat anlayışına bıraktı.

Örneğin bir nesneyi resim yapan nedir? Hikayesi mi, gerçekliğin taklidi olması mı, figürler mi, verdiği mesaj mı? Bunların hiçbiri kendi başına bir nesneyi resim haline getirmeye yetmez. Hatta birçoğu başka alanların tanımlayıcısıdır. Örneğin hikaye ve anlatı yazın eserlerinde vardır. Gerçeğin taklidi olmaksa, özellikle fotoğrafın icadı sonrası resim için başlı başına sorunlu hale gelmiştir.

Olagelen haliyle sanatın kendisini eleştirisi, ironi, parodi, mizahı öne çıkarır. Sanat taklit olma ve ifade eden olma özelliklerinden sıyrılmış, bunun yerine kendi tarihini bozma, olmayanı yaratma, yenilikçilik ve deneysellik gibi yeni özellikler kazanmıştır. İnsani duygulardan, melodramdan, duygusal etki yaratma işinden vazgeçip duyusal etki yaratmaya dönmüştür. Kendi yüceliğinden ve üreticisinin istisnai yerinden, etik bir hakikat arayıcısı olmasından vazgeçerek, sanatçıyı oyun oynayan çocuksu bir dehaya sanat eserini de onun oyunlarına indirgemişti. Bunun herkesi sanatçı her nesneyi de sanat eseri haline getirme riski vardı tabi.

Buradaki asıl kandırmaca, sanatın kendi konumunu arayış serüveni değil, bu serüvende kelle avcısı rolünü üstlenmiş olan piyasadır. Piyasa dediğimiz şeyi, yani eserin meta haline gelişinin bir kandırmacaya dönüşmesinin nedeni çağdaş sanat veya onu yaratan bakış açısından önce tam da çağdaş sanatın da eleştirdiği yerden popülerleşme, popüler kültürdür.

Sadece çağdaş sanat değil Mona Lisa’nın milyonlar etmesi de, Louvre müzesinde bir reprodüksiyonunun önünde sosyal medyada paylaşmak üzere poz veren turist kalabalığı da bu kandırmacanın parçasıdır. Hatta tüketiminin ve anlaşılmasının kısmen zorluğu çağdaş sanatı bu çılgınlığın bir nefes daha dışında tutar.

Hiçbir sanat eseri doğrudan anlaşılabilir ya da hazır olmayan zihinlerce tüketilebilir değildir. Evet, hikayesini, anlattığı şeyi görür, yaratmaya çalıştığı duygudan etkilenirsiniz ama bu, eseri anladığınız, yorumlayabildiğiniz anlamına gelmez. Duygusal etki yaratmaya çalışmayan, anlatma ve hikaye etmeden uzak, salt kavramsal bir eseri anlamak o yüzden bazen zor olabilir. Bir temellük’ü orijinalini
bilen herkes tanıyacaktır ama anlamak için tarihselliğini bilmek gerekir.

Çağdaş sanatı, tam da çağdaşımız olduğu için tanımlamamız, henüz tamamlanmadan, ucunu bucağını görmeden içinden analiz etmemiz mümkün olmayacaktır. Kitle iletişiminin, sosyal medyanın etkilerini bile doğru analiz edecek düşünsel olgunluğun uzağındayız. Yine de, bu çılgınlığın Akademi, eleştirmen, simsar, galeri, müze, küratör, koleksiyoner ayaklarının piyasanın kendi iç iktidarının unsurları olduğunu ve neyin sanat olduğunu belirlemenin onlara bırakılmayacak kadar önemli bir şey olduğunu unutmayacağız.

Bu yazı Kategorilendirilmemiş kategorisine gönderilmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.